MERKEZ AKALAN KÖYÜ, YARDIMLAŞMA, DAYANIŞMA, SPOR ve KÜLTÜR DERNEĞİ
   
  ..::MERKEZ AKALAN KÖYÜ, YARDIMLAŞMA, DAYANIŞMA, SPOR ve KÜLTÜR DERNEĞİ::..
  Tarihimizden Kıssalar
 

SATUK BUĞRA HAN

(İLK MÜSLÜMAN TÜRK SULTANI)
Can’lar; 1944-1949 yılları Doğu Türkistan Milli Eğitim Bakanı, 1949 Sincan Hükümeti Başbakan Yardımcısı, Sincan Hükümeti Kumandan Yardımcısı, 1955 Sincan Hükümeti Başbakanı Seyfettin AZİZİ tarafından kaleme alınan ;
İLK MÜSLÜMAN TÜRK SULTANI “SATUK BUĞRA HAN” (henüz 12 yaşında) adlı eserinden bir bölümü Satuk Buğra Han-1 ve Satuk Buğra Han-2 başlıkları ile sizlerle paylaşmak istedim.
 
MAĞARADAKİ BULUŞMA (Sayfa_55)
Satuk, Batır Amcayla Astın Atuştan Argu tarafa yani dağ ağzına doğru vadide atla gidiyordu. Hafif hafif esen ilk bahar rüzgarı Batır amcanın sakallarını okşamaktaydı. Vadide tomurcuklanan bitkiler bu ikisine bakarak selam vermiş gibi sallanıyordu.
-Amca, dedi Satuk daldığı düşünceler içinden sıyrılmış gibi ; onun söylediklerine inanıyormusun ?
-İnanmak için erken oğlum ! dedi, Batır amca düşünce alarak biz ağır başlıkla onun dediklerini dinlersek be olur diye düşünüyorum.
-O nereden geldiğini söylüyor ?
-Batıdan geliyor. Adı Ebu Nesir Samaniymiş. O, Samanilerdenmiş. Onun yanında arkadaşlık eden yine birisi varmış. O adam genç olmasına rağmen gördükleri – bildikleri çok, bilim düzeyi derin görünüyor.
-Adı neymiş _ diye sordu Satuk.
-Ebul Hasan Muhammet Karamet miş. Nişaporluymuş.
-Ha, onlar Samanilermiş _ dedi, Satuk biraz şaşırmış gibi ciddi bir tavırla, -Samaniler bize düşmandır. Onlardan bize iyilik gelebilir mi ?...
-Oğlum Satuk, onlar İslam Dinini getirecekmiş. Eskiden her türlü din mevcuttu. Adamların bazıları güne, bazıları ateşe taparlardı. Hatta suya tapınanlarda vardı. Biz tanrıya inanıyoruz, puta tapıyoruz. Güneşin battığı taraftan İsa, Musa adlı adamlar çıkıp kendi dinlerini yaymışlardı. Sonra Araplar arasından Muhammet adında biri ortaya çıktı ve İslam Dinini getirdi.
-Bunlar hakkında öğretmen Bilge tafsilatlı konuşmuştu,- dedi Satuk biraz heyecanlanarak ve amca bu dinlerin hangisi doğru, hangisi yalan ?
İsa’yı, Musa’yı biz görmemiştik. Bizim putumuzdan da ses seda çıkmıyor.
Çamurdan yapılmış bir şeyden nasıl seda çıkar oğlum ?, bu Ebu Nesir diyen adamın kendi konuşmalarını dinleyelim. Onun Allah dediği bizim Gök tanrılardan ulvi olamaz, Muhammet , Butsatva (Put) dan yüksek olursa düşünelim.
-Bu din, halkımızın düşüncelerine uygun geliyormu, gelmiyormu ? Bu dini bin yıldan uzun süre Buda dinine inanan kanları Buda dininin adet ve öğretileriyle yoğrulmuş olan halkımız kabul eder mi ? etmez mi ?, Bunu düşünmemiz gerekir.
Batır amca Satuk’a sevinçle bakarak –elbette- diye kabul etti.
Vadinin ortasına geldiklerinde amca “bak bu tarafa” diyerek sol taraftaki dar bir vadiyi gösterdi. Vadiye girdiler. Biraz gittikten sonra yeşil otlaklığa çıktılar. Dağ yamaçlarında Develer ve Katırlar otlanmaktaydı. Orada başlarına beyaz örtü örtmüş, onun üzerinden siyah püsküllü iple bağlanmış uzun çuval elbiseli birkaç adam deve-eşekleriyle ve taşıdıkları yükleri düzeltmekle meşguldü. Bunlara göre onlar küçük bir kervana benziyordu.
Satuklar bir mağara önüne geldikten sonra attan indiler. İki kervancı koşup gelerek atları aldılar. Satuk önce kervancıya çekingen çekingen baktı ve arı vermek istemedi. Sonra amcasının ima etmesiyle atı verdi.
Mağaradan bir öksürük sesi duyuldu. Satuk ile amca o tarafa bakarken başında sarığı, uzun çuval şeklinde dikilen bir elbise giymiş, sakal ve bıyıkları siyah yabancı bir adam ve onun arkasında duran küçük sarıklı, uzun örme kaftan giymiş bir genç olmasına rağmen ağır başlı bir delikanlıyı gördü. Onlar önce amcayla selamlaştı. Sonra iki elini kaldırıp Satuk’u saygıyla mağaraya buyur etti…
Satuk biraz yaşlı olan adamı tanıdı. Bundan aşağı yukarı bir ay evvel dostlarıyla ava çıktığı zaman onun bir kaç arkadaşlarıyla beraber kırda secde kılmaktayken görmüştü. O zaman Satuk hayranlıkla bakarak beklemiş, secde bittikten sonra onların ne yaptıklarını sormuştu. “Biz Allah’a ibadet etmekteyiz” yanıtını almıştı. Sonra bu adam “İslam” ,”Allah”,”İman” diye bir çok sözcükler söylemişti. Satuk bunları anlamadan geçip gitmişti. Kendilerine “Magripten gelen kervan” demişti. İşte o adam karşısındaydı.
Mağaranın iç görünüşü o kadar görkemli olmasa da Satuk’a garip göründü. Ortaya konulan kazan altında ateş vardı. Etrafa battaniye serilmiş, üzerine şilteler katlanarak dizilmişti. Mağaranın tepesindeki iki delikten güneş sızıyor, loş bir ışık veriyordu. Mağaranın gün battığı taraftaki duvara bir oyuk oyulmuş, oyuğun önüne bir adam sığacak kadar küçük bir halı, sonra uzun büyükçe bir battaniye serilmiş.
Deminki kişi “Esselam u Aleyküm şefkatli Şehzadem” dedi ve sağ elini göğsüne koyarak saygıyla önünde eğildi.
-Şehzade – Han oğlan demektir. Ulu Han oğlana saygılar sunarım. Adım Ebu Nasir Samanilerdenim. Bana Ebu Nesir Samani derler.
-Benim Han olan olduğumu nerden öğrendiniz ? – diye sordu Satuk, -bizim dilimizi nerden biliyorsunuz ?
-Yurdunuza birkaç defa geldim. Ulusunuzun dillerini öğrendim. Ben sizi çok defa ava çıktığınızda, avdan döndüğünüz zamanlarda at üzerinde görmüştüm. Şehir içinde de görmüştüm. Siz her zaman arkadaşlarınızla beraber olduğunuzdan saygı gösterip selam verme fırsatı bulamamıştım.
-Bu kadar zahmet çekmenin nedeni nedir ? diye sordu Batır amca.
-Allaha yolunda, din için zahmet çekmek ne demek. O yolda ölmeye bile razıyım.
Satuk ilgilenerek sordu,- Allah kimdir ?
-Allah adam değil, sizin dilinizle söylersek Gök Tanrı demektir, - dedi Ebu Nesir biraz çekilerek.
-Bizden bir isteğiniz mi var ? – dedi Satuk.
Ebu Nesir söze nereden başlayacağını bilemediğinden biraz düşündü ve sordu.
-Siz şevketli Han oğlansınız, siz bu ilin gelecek Hakanısınız. Diğer uluslara başkanlık edeceksiniz. Halkı yöneten adam evvela kendisi doğru yolu bulmalı. Eğer isterseniz, şu doğru yolu size anlatmak istiyorum. Dediğim yol – İslam Dini, dedi.
-Siz benim İslam dinine girmemi istiyorsunuz değil mi ?
-Evet. Ama İslam dininin kabul etmeniz siz Şehzadenin isteğine bağlı. Benim görevim : yalnız bu tek hak dini – İslam dinini size anlatmak. Doğruyu göstermek.
-Tek hak dinini ? - sordu   Batır amca Ebu Nesir’e dik dik bakarak – Nisara dini Yahudi dini ve bizim Buda dinimiz nasıl ? Ne diyorsunuz ?
-Diğer dinler üzerinde konuşmam. Yalnız İslam dininin doğruluğunu beyan etmek istiyorum.
-Dinleyelim bakalım. Beyanatınız nedir ?
-Allah Muhammedi, peygamber olarak tayin etti ve ona buyur etti; Sen insanlara öğret. Allah bir benden başka tanrı yoktur. Sen nebisin ve son peygambersin. Senden sonra peygamber gelmeyecek.
-A. Allah’ın bu emri Muhammet’ten başka dinleyenler var mı ?
-Yok Şehzade, bu doğrusu Allah’ın emri.
İslam dininin şartlarını bilmek isteyen Batır amca -Müslüman olmanın yolları nedir ? – diye sordu.
-Müslüman olmanın ilk şartı; İman * “La İlahe İllellah, Muhammedün Resülullah” bu bir cümle sözü söylemek ve ona yürekten itaat etmek. Bu sözün manası ; “Allah birdir, Ondan başka Tanrı yoktur, Muhammet Allah’ın temsilcisidir” demektir. Bundan sonraki biricik önemli şart –Namaz kılmak, Sizin dilinize çevirirsek “Tapmak” demektir. Yani Allah’a tapınarak, onun emirlerini yerine getirmek, Mekke’ye giderek Kabeyi tavaf kılmak, her sene Ramazan ayında bir ay oruç tutmak, Fakirlere hububatından onda birini fitre, mal ve paranın 40’ dan birini zekat vermek, İslam dininin bu beş şartına “Farz” diyoruz. Bunlar Allah’ın emri, mutlaka yerine getirmek lazım. Bundan başka peygamberimiz Hazreti Muhammet’in sözleri var. Buna “Sünnet” diyoruz. Evvela kelimei Şahadet getirmek ve namaz kılmak.
 Ebu Nesir içtenlikle anlatıyordu.
Satuk derin düşüncelere daldı. Batır amca hayranlıkla baktı.
Daha sonra Satuk hayal dünyası içine girdi. O, dostlarından ve hocası Batır amcadan bazen acayip soruları soruyordu. Çoğu zaman soruları kendisi yanıtlıyordu. Kendisinin verdiği cevap onu tatmin etmiyordu. Hocası Batır amcanın cevabı da yetersiz kalıyordu. O zamanlar giderek, önceki mağarada sohbette bulunuyorlardı. Satuk kendisinin sorularına yalnız Ebu Nesir Samanilerden inandırıcı cevap alabiliyordu. Kendisini tatmin eden cevabı alamazsa da nedendir bilinmez bir türlü sihirli duygular ona razı gösterme hissini veriyordu. Bilhassa İslam Dininin fakir ve yoksullara fitre- zekat verme usulüyle yardım vermesi, kabadayılık0 zina, hırsızlık, sarhoşluk gibi kötü işlerin haram olarak yorumlanması, Satuk’a derin etki yaptı. İki ay içinde Satuk, Batır amcayla sık sık mağaraya gelmeye başladı ve sonunda Şahadet getirmeyi büsbütün öğrendi.  
LA İLAHE İLLALLAH, MUHAMMEDÜN RASÜLULLAH
Ebu Nesir, Satuk ile Batır amcanın nihayet kelime-i Şehadet getirdiğini görünce sevindi. Satuk gülümsedi, amca da Satuk’a bakarak güldü.
Sayın Şehzade, - dedi Ebu Nesir Samani Satuk’un “La İlahe İllallah Muhammedün Rasülullah” kelimesini doğru telaffuz ederek iman ettiğini görünce sevinerek, -Müslümanların kelamını getiren Kuran’da yazılan Müslümanların kendine has ismi oluyor. Size kendi isminizden başka müslüman ismi takarsam kabul edermisiniz ?
Satuk, Ebu Nesir Samaninin kulak kesilerek müslüman adı verilmesini kabul etti. Ebu Nesir Samani memnuniyetle tekbir getirdi sonra çömülerek oturdu ve seçtiği ayetleri okudu, dua ederek elleriyle yüzünü tavaf ettikten sonra ;
-Bugünden itibaren müslüman mübarek isminiz Abdül Kerim olsun, - dedi ve bu ismin “Kerim’in Kölesi” manasını taşıdığını, “Kerim’in Allah’ın sıfatlarından birisi olduğunu etraflıca anlattı. Satuk bu ismi memnuniyetle kabul etti.
Gün geçtikce Satuk ile Batır amca, Ebu Nesir’in arkasında yer alarak onu takiben Namaz kılmayı bile öğrendi. O zamanlar memlekette Müslümanlığı ilk defa kabul edenler olarak sayıldı. Ama Satuk’ un arkasından müslüman sayısı da çoğalmaya başladı.
Bir ay sonra Satuk, Batır amca, Arslan olmak üzere 20’ den fazla kişi mağaranın içinde Ebu Nesir’i takiben Namaz kılmaya başladı. Bunların içinde Arslan, İlik, Kılıç’ da vardı. Aydın, Yıldız, Kunduz ise Ebu Nesir Samaninin talimatıyla aynı yerde Namaz kılmaya başladı. Böylece 3 ay sonra mağaranın önündeki meydanda yüzlerce kişiden oluşan bir cemaat’la Namaz kılınmaya başladı.


NALINCI BABA !!!

Sultan 3.ncü Murat Han o gün büyük bir telaş içerisinde uykudan kalkmış ve yalpalayarak has bahçede bir sağa bir sola doğru dolaşmaktadır… Oldukça düşüncelidir… Sanki bir şeyler söylemek ister, sonra vazgeçer, Neşeli deseniz değil, Üzüntülü deseniz hiç değil. Veziri azam Kanijeli Siyavuş paşa sorar;
_Hayrola efendim, Canınızı sıkan bir şey mi var ?
_Akşam garip bir Rüya gördüm.
_Hayırdır inşallah ?
_Hayır mı, şer mi göreceğiz.
_Nasıl yani ?
_hazırlan dışarı çıkıyoruz.
Ve iki Molla kılığında çıkarla yola. Görünen o ki, padişah hala gördüğü rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri iyi bilir. Seri, kararlı adımlarla Beyazıt’a çıkar, döner Vefa’ya , Zeyrek’ten aşağılara sallanır. Unkapanı civarında soluklanır. Etrafına daha bir dikkatle bakınır. İşte tam o sırada yerde yatan bir ceset gözlerine batar. 
_Kimdir bu ?
Ahali;
_Aman Hocam hiç bulaşma, derler. Ayyaşın meyhuşun biri işte !...
_Nerden biliyorsunuz ?
_Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık komşumuz.
Bir başkası tafsilata girer.
_Biliyormusunuz, der. Aslında iyi sanatkardır. Azaplar çarşısında çalışır. Nalının hasını yapar… Ancak kazandıklarını içkiye, fuhuşa harcar. Hem şişe şişe şarap taşır evine, hem de nerde namlı mimli kadın varsa takar peşine.
Hele yaşlının biri çok öfkelidir.
_İsterseniz komşulara sorun, der. Sorun bakalım onu hiç cemaatte gören olmuş mu ?
Hasılı, mahalleli döner ardını gider. Bizim tebdili kıyafet mollalar, kalırlarmı ortada !... Tam vezirde toplanıyordu ki, padişah keser yolunu ;
_Nereye ?
_Bilmem, bu adamdan uzak durmayı yeğlersiniz sanırım.
__Millet bu, çeker gider. Kimseye bir şey diyemem… Ama biz gidemeyiz, şöyle veya böyle halkımızdır. Defini tamamlamak gerek.
_İyi ya, Saraydan bir kaç hoca yollar, kurtuluruz vebalden.
_Olmaz, rüyadaki hikmeti çözemedik daha.
_Peki ne yapmamı emir buyurursunuz ?
_Mollalığa devam… Naşı kaldırmalıyız en azından.
_Aman efendim, nasıl kaldırırız ?
_Basbayağı kaldırırız işte.
_Yapmayın, etmeyin sultanım, bunun yıkanması, paklanması var. Kefenlenmesi, gömülmesi…
_Merak etme ben beceririm. Ama önce bir gasilhane bulmalıyız.
_Şurada bir mahalle mescidi var ama…
_Olmaz, vefa eden sen olsaydın nereden kalkmak isterdin ?
_Ne bileyim, Ayasofya’dan, Süleymaniye’den, en azından Fatih Cami’inden…
_Ayasofya ile Süleymaniye’ de devlet erkanı çoktur. Tanınmak istemem. Ama Fatih Cami’ini iyi dedin. Hadi yüklenelim…
Ve gelirler Camiye. Vezir sağa sola koşturur, kefen, tabut bulur. Padişah bakır kazanları vurur ocağa… Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki, naaş ; ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur,aydınlanır alanda. Yüzü sarhoşlara benzemez. Hem manalı bir tebessüm okunur dudaklarında. Padişahın kanı ısınmıştır bu adama, vezirin de tabi ki… Meçhul nalıncıyı kefenlerle, tabuta koyup musalla taşına yatırırlar. Ama namaz vaktina bir hayli vardır daha… Bir ara vezir sıkıntılı bir halde yaklaşır.
_Sultanım, der. Yanlış yapıyoruz galiba…
_Nasıl yani ?
_Heyecana kapıldık, sorup soruşturmadan buraya getirdik cenazeyi. Kim bilir belki hanımı vardır, belki yetimleri ?
_Doğru, öyle ya, neyse… Sen başını bekle, ben mahalleyi dolanayım geleyim.
Vezir,cüzüne, tesbihine döner, padişah gidip maceranın başladığı noktaya koşar. Nitekim sorar soruşturur. Nalıncının evini bulur. Kapıyı yaşlı bir kadın açar. Hadiseyi metanetle dinler. Sanki bu vefatı bekler gibidir.
_Hakkını helal et evladım, der. Belli ki çok yorulmuşsun.
Sonra eşiğe çöker, ellerini yumruk yapar, şakaklarına dayar… Ağlar mı ? hayır. Ama gözleri kısılır, hatıralara dalar belki, neden sonra silkinip çıkar hayal dünyasından…
_Biliyor musun oğlum, diye dertli dertli söylenir… Bizim efendi bir alemdi, vesselam… Akşamlara kadar Nalın yapar… Ama birinin elinde şarap şişesi görmesin; elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra getirip dökerdi helaya !...
_Niye ?
_Ümmet-i Muhammed içmesin diye…
_Hayret…
_Sonra malum kadınların ücretlerini öder eve getirirdi. Ben sizin zamanınızı satın aldım mı ? Aldım, derdi.Öyleyse şimdi dinlenmeniz gerek… O çeker gider, ben menkıbeler anlatırdım onlara… Mızraklı İlmihal, Hücceti’l-İslam okurdum…
_Bak sen !... Millet ne sanıyor halbuki…
_Milletin ne sandığı umurunda değildi. Hoş, o hep uzak mescidlere giderdi. Öyle bir imamın arkasında durmalı ki, derdi. Tekbir alırken Kabe’yi görmeli.
_Öyle imam kaç tane kaldı şimdi ?
_İşte bu yüzden Nişancı’ya, Sofular’a uzanırdı ya… Hatta bir gün; Bakasın efendi, dedim. Sen böyle böyle yapıyorsun, ama komşular kötü belleyecek. İnan cenazen kalacak ortada…
__Doğru, öyle ya ?
_Kimseye zahmetim olmasın deyip, mezarını kendi kazdı bahçeye. Ama ben üsteledim. İş mezarla bitiyor mu ? dedim. Seni kim yıkasın, kim kaldırsın ?
_Peki o ne dedi ?
_Önce uzun uzun güldü, sonra, Allah büyüktür hatun, dedi. Hem Padişahın işine ?...


 
 
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol